Prof. Dr. Kürşat Şahin Yıldırımer
Sosyoloji Psikoloji Akademisyeni
Prof. Dr. Kürşat Şahin Yıldırımer
Sosyoloji Psikoloji Akademisyeni
Blog & Duyurular

Sınav Kaygısı ve Başa Çıkma Yöntemleri

20 Şubat 2025
Sınav Kaygısı ve Başa Çıkma Yöntemleri

Sınav kaygısı, özellikle öğrencilik döneminde sıkça karşılaşılan, bireyin sınav öncesinde, sırasında veya sonrasında yoğun stres, korku ve endişe yaşamasına neden olan bir psikolojik durumdur. Bu durum, yalnızca sınavla sınırlı kalmaz; bireyin akademik başarıyı tehdit eden durumlara karşı geliştirdiği yoğun zihinsel ve fiziksel tepkileri de kapsar. Zeidner (1998) sınav kaygısını, bireyin değerlendirme durumlarında kendini tehdit altında hissetmesine bağlı olarak ortaya çıkan, performansla ilgili bilişsel ve duygusal süreçleri içeren bir kaygı biçimi olarak tanımlamaktadır. Bu tür bir kaygı, belirli düzeyde olduğunda motive edici olabilirken, yoğunlaştığında öğrencinin odaklanma becerisini, bilgiye erişimini ve problem çözme yeteneğini ciddi şekilde zayıflatabilir. Bunun sonucunda, birey gerçek potansiyelini ortaya koyamadan sınav sürecini tamamlayabilir ve bu durum zamanla akademik özgüven eksikliği, başarısızlık korkusu ve öğrenmeye yönelik olumsuz tutumlar gibi daha geniş sorunlara yol açabilir.

Sınav kaygısı yalnızca bireysel bir psikolojik reaksiyon değil, aynı zamanda çevresel, bilişsel, duygusal ve fizyolojik boyutları olan çok katmanlı bir durumdur. Bu nedenle, etkili bir şekilde ele alınabilmesi için sadece semptomlara değil, aynı zamanda bu duruma yol açan temel nedenlere de odaklanmak gerekir. Özellikle aile baskısı, sosyal beklentiler, mükemmeliyetçilik eğilimleri, yetersiz çalışma alışkanlıkları, özgüven eksikliği ve geçmişte yaşanan başarısızlık deneyimleri sınav kaygısını tetikleyen başlıca faktörler arasında yer alır. Ayrıca, sınavlara yüklenen anlamın kültürel düzeyde yoğun olması, öğrencilerin bu sürece yalnızca bir değerlendirme değil, hayatlarının dönüm noktası olarak bakmasına neden olabilir. Bu da sınav kaygısının daha şiddetli hissedilmesine yol açar.

Bu bağlamda, sınav kaygısının etkilerini azaltmak ve öğrencilerin bu süreçle daha sağlıklı baş edebilmelerini sağlamak için psikolojik, psikiyatrik ve tamamlayıcı tedavi yaklaşımlarının bir arada kullanılması son derece önemlidir. Öncelikle, şiddetli kaygı belirtileri gösteren bireylerin psikiyatri uzmanı kontrolünde değerlendirilmesi, gerekirse uygun farmakolojik tedavi sürecine başlanması gerekebilir. Özellikle yaygın anksiyete bozukluğu ya da panik bozukluk gibi tanıların eşlik ettiği durumlarda ilaç tedavisi, kaygı düzeyinin regüle edilmesinde etkili olabilir. Bununla birlikte, yalnızca ilaç tedavisi yeterli değildir; öğrencinin düşünce biçimlerini, sınavlara bakış açısını ve stresle başa çıkma becerilerini geliştirmek amacıyla psikoterapi desteği büyük önem taşır.

Bu noktada en çok başvurulan yöntemlerden biri olan Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT), öğrencilerin sınavla ilgili çarpıtılmış düşüncelerini fark etmelerine, olumsuz inançları yeniden yapılandırmalarına ve performans anksiyetesini kontrol altına almalarına yardımcı olur. BDT’nin yanı sıra, farkındalık temelli stres azaltma (Mindfulness-Based Stress Reduction – MBSR) teknikleri, nefes egzersizleri, gevşeme çalışmaları, dikkat odaklama egzersizleri ve progresif kas gevşetme yöntemleri gibi tamamlayıcı yaklaşımlar da öğrencilerin sınav öncesinde ve sırasında daha sakin kalmalarını, zihinlerini kontrol edebilmelerini sağlar.

Ayrıca, beslenme düzeni, uyku kalitesi ve fiziksel aktivite düzeyi gibi yaşam tarzı faktörlerinin de sınav kaygısı üzerinde doğrudan etkili olduğu bilimsel çalışmalarla ortaya konmuştur. Örneğin, kafein ve şeker tüketiminin yoğun olduğu bireylerde anksiyete belirtilerinin daha sık görüldüğü; düzenli egzersiz yapan bireylerde ise stres hormonlarının dengelendiği gözlemlenmiştir. Bu nedenle, kaygıyla mücadele yalnızca psikolojik tekniklerle sınırlı kalmamalı; aynı zamanda bütüncül bir yaşam düzeni çerçevesinde ele alınmalıdır.

Bu yazıda, sınav kaygısının ne olduğu, hangi faktörlerden kaynaklandığı ve bireylerin bu kaygıyla nasıl baş edebileceği detaylı bir şekilde incelenecek; hem psikiyatri kontrolünün gerekliliği, hem psikolojik danışmanlık süreçleri, hem de tamamlayıcı ve destekleyici yaklaşımlar kapsamlı biçimde ele alınacaktır. Amaç, sınav kaygısını yalnızca “sorunlu bir ruh hali” olarak değil; öğrencinin gelişimini doğrudan etkileyen bir psikolojik süreç olarak değerlendirerek, bu alanda farkındalık oluşturmak ve çözüm yollarına ışık tutmaktır.

Psikiyatri Kontrolü ve Farmakolojik Destek

Sınav kaygısının şiddetli olduğu durumlarda, sınav kaygısının nedenleri arasında bireylerin bir psikiyatrist tarafından değerlendirilmesi ve gerekli görüldüğü takdirde farmakolojik destek alması önerilmektedir (Spielberger & Vagg, 1995). Anksiyete bozukluklarının tedavisinde yaygın olarak kullanılan damarların genişleyerek kan akışını arttırmasını sağlayan beta blokerler veya selektif serotonin geri alım inhibitörleri (SSRI) gibi ilaçlar, semptomların azaltılmasında etkili olabilmektedir (Barlow, 2002).

Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT)

Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT), bireylerin yaşadıkları psikolojik sorunların temelinde yer alan olumsuz, işlevsiz ya da çarpıtılmış düşünce kalıplarını fark etmelerini ve bu düşünceleri daha gerçekçi, işlevsel ve sağlıklı bilişsel yapılandırmalarla değiştirmelerini hedefleyen bilimsel temelli bir terapi yöntemidir. İlk olarak Aaron T. Beck (1976) tarafından geliştirilen bu yaklaşım, özellikle kaygı, depresyon, travma sonrası stres bozukluğu gibi rahatsızlıklarda yüksek düzeyde etkililik göstermiştir. BDT’nin temel varsayımı, bireyin yaşadığı duygusal sıkıntıların olaylardan çok, o olaylara yüklediği anlamlarla ilişkili olduğudur. Dolayısıyla BDT, bireyin düşünce-duygu-davranış üçgenindeki ilişkileri fark ederek, daha dengeli ve işlevsel bir yaşam biçimi benimsemesini sağlar.

Özellikle sınav kaygısı gibi performansa dayalı stres durumlarında, bireyin “başarısız olacağım”, “yeterince iyi değilim”, “ya her şey ters giderse” gibi katastrofik ve genelleyici düşünce kalıpları kaygı düzeyini ciddi ölçüde artırabilir. Bu noktada BDT, bireyin bu otomatik düşüncelerini tanımlamasına ve bu düşüncelerin altında yatan inançları sorgulamasına yardımcı olur. Böylece kişi, olaylara daha objektif ve mantıklı bakmayı öğrenir; stres ve kaygıyla başa çıkmak için daha etkili zihinsel stratejiler geliştirir.

Bu terapi yöntemi yalnızca düşüncelerin farkına varılmasıyla sınırlı kalmaz; aynı zamanda davranışsal uygulamaları da içerir. Örneğin, öğrencinin sınavla ilgili kaçınma davranışlarını azaltmak için maruziyet egzersizleri, zaman yönetimi planları, problem çözme becerileri eğitimi gibi yapılandırılmış müdahaleler uygulanabilir. Bu davranışsal müdahaleler, bireyin sadece düşünce düzeyinde değil, eylem düzeyinde de güven duygusu geliştirmesini sağlar.

Muris, Meesters ve van Melick (2001) tarafından yapılan çalışmalar, BDT’nin sınav kaygısını azaltmada hem kısa vadede hem de uzun vadede etkili sonuçlar verdiğini ortaya koymuştur. Bu çalışmada BDT uygulanan öğrencilerin, hem sınav öncesi kaygı düzeylerinin düştüğü hem de sınav performanslarının anlamlı şekilde arttığı saptanmıştır. Bu sonuç, sınav kaygısının sadece psikolojik bir engel değil, aynı zamanda akademik başarıyı doğrudan etkileyen bir faktör olduğunu da gözler önüne sermektedir.

BDT’nin etkili olmasının bir diğer nedeni de, kişinin kendine dair algısının yeniden yapılandırılmasını sağlamasıdır. Özellikle özgüven eksikliği yaşayan öğrenciler, kendilerini yetersiz ve değersiz hissedebilir; bu da sınav ortamında performanslarını doğrudan etkileyebilir. BDT sürecinde danışan, kendi güçlü yönlerini tanımaya, başarısızlıkla başa çıkma yollarını öğrenmeye ve başarının sadece tek bir sınavla ölçülemeyeceğini içselleştirmeye başlar. Böylece yalnızca sınav kaygısı değil, genel yaşam stresiyle başa çıkma kapasitesi de güçlenmiş olur.

Göz Hareketleriyle Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme (EMDR)

Göz Hareketleriyle Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme (EMDR) terapisi, özellikle travma sonrası stres bozukluğu (TSSB), fobiler, kaygı bozuklukları ve diğer travmatik yaşantıların psikolojik etkilerini azaltmak amacıyla geliştirilmiş, kanıta dayalı bir psikoterapi yöntemidir. 1989 yılında Francine Shapiro tarafından geliştirilen bu terapi yöntemi, bireyin geçmişte yaşadığı rahatsız edici olayları yeniden işleyebilmesini ve bu olaylara bağlı olarak gelişen duygusal, bilişsel ve fizyolojik tepkileri nötrleştirmesini amaçlar. EMDR terapisinin temel prensibi, bireyin işlenmemiş travmatik anılarını çift yönlü uyarım (örneğin göz hareketleri, dokunsal uyaranlar veya ses uyarıları) eşliğinde hatırlamasını sağlayarak, bu anıların beyin tarafından daha sağlıklı ve işlevsel bir şekilde işlenmesine yardımcı olmaktır.

Travma sonrası stres bozukluğu dışında anksiyete bozuklukları, özgül fobiler, sosyal kaygı, performans anksiyetesi gibi çeşitli durumlarda da etkinliği bilimsel olarak gösterilmiş olan EMDR, son yıllarda sınav kaygısı yaşayan bireylerde de başarılı sonuçlar vermektedir. Her ne kadar sınav kaygısı genellikle travmatik bir durum olarak tanımlanmasa da, bu durumun altında yatan bazı yaşantılar – örneğin geçmişte yaşanmış başarısızlık deneyimleri, yoğun ebeveyn baskısı, öğretmen eleştirileri ya da sosyal karşılaştırmalar – bireyde travma benzeri etkiler yaratabilir. Bu tür yaşantılar, bireyin zihninde kalıcı izler bırakarak sınav gibi performans durumlarında tetiklenebilir ve yoğun bir kaygı yanıtına neden olabilir. İşte bu noktada EMDR terapisi, bireyin sınavla ilişkilendirdiği olumsuz yaşantıları güvenli bir terapötik ortamda tekrar ele almasına ve bu anıların duygusal yükünden kurtulmasına yardımcı olabilir.

EMDR uygulamaları sırasında danışan, sınavla ilgili rahatsızlık veren anıyı ya da düşünceyi zihninde canlandırır ve bu esnada terapist tarafından yönlendirilen çift yönlü uyarımlarla birlikte bu anı üzerinde çalışılır. Terapötik süreç ilerledikçe bireyin bu anıya karşı verdiği fizyolojik ve duygusal tepkiler azalır, düşünce içeriği daha rasyonel ve işlevsel bir düzeye gelir. Örneğin, “Yetersizim, bu sınavda başarısız olacağım” gibi düşünceler yerini “Hazırlandım ve elimden gelenin en iyisini yapacağım” gibi daha gerçekçi ve destekleyici içgörülere bırakabilir. Bu değişim, sınav anında yaşanabilecek yoğun kaygı tepkilerini azaltır ve bireyin sınav ortamına daha güvenli, sakin ve kontrollü bir şekilde yaklaşmasını sağlar.

Araştırmalar, EMDR terapisinin yalnızca geçmişte yaşanmış büyük travmalar için değil, aynı zamanda küçük ama etkili olumsuz yaşam olaylarının yarattığı stres tepkilerinde de oldukça etkili olduğunu göstermektedir. Bu bağlamda, EMDR terapisi sınav kaygısıyla baş etmede klasik bilişsel-davranışçı yöntemlere tamamlayıcı bir araç olarak kullanılabilir. Özellikle diğer terapi yaklaşımalarına dirençli ya da farkındalık geliştirmekte zorlanan bireylerde, EMDR’nin daha kısa sürede etkili sonuçlar verdiği gözlemlenmiştir.

Refleksoloji ve Fiziksel Rahatlama Teknikleri

Refleksoloji, insan vücudundaki belirli noktalara – özellikle eller, ayaklar ve kulaklara – uygulanan sistematik baskı teknikleriyle çeşitli fizyolojik ve psikolojik rahatsızlıkların etkilerinin hafifletilmesini amaçlayan tamamlayıcı bir terapi yöntemidir. Bu yönteme göre, vücudun farklı bölgeleri belirli sinir yolları aracılığıyla ellerde ve ayak tabanında temsil edilir ve bu noktalara yapılan bilinçli uygulamalar, merkezi sinir sistemi üzerinden organlara ve sistemlere uyarı göndererek bir dengeleyici etki yaratır. Stres, gerginlik, uyku bozuklukları, sindirim sorunları ve başta anksiyete olmak üzere birçok psikolojik rahatsızlıkta refleksoloji uygulamalarının rahatlatıcı etkileri olduğu çeşitli araştırmalarla desteklenmiştir.

Sınav kaygısı, bireyin sadece zihinsel düzeyde değil, aynı zamanda fizyolojik olarak da yoğun tepkiler yaşadığı bir stres durumudur. Kalp atışlarının hızlanması, mide bulantısı, kas gerginliği, ellerde titreme ve nefes darlığı gibi semptomlar, sınav kaygısı yaşayan bireylerde yaygın olarak gözlemlenir. Bu tür belirtilerin azaltılmasına yönelik yapılan çalışmalarda refleksoloji uygulamalarının, özellikle sınav öncesi dönemde öğrencilerde bedensel gevşeme, dolaşımın düzenlenmesi, uyku kalitesinin artması ve vagal tonusun dengelenmesi gibi etkileri sayesinde olumlu sonuçlar doğurduğu görülmüştür. Oleson ve Flocco (1993) tarafından yapılan araştırmalar, refleksolojinin özellikle kortizol düzeylerini düşürerek bireyin stres yanıtını hafiflettiğini ve gevşeme tepkisini tetiklediğini ortaya koymuştur.

Refleksoloji uygulamaları, bireyin parasempatik sinir sistemini aktive ederek, zihinsel ve fiziksel rahatlamayı teşvik eder. Bu da sınav öncesi dönemde yaşanan bedensel belirtilerin azalmasına katkı sağlayarak öğrencinin sınav ortamına daha dengeli bir şekilde hazırlanmasını sağlar. Ayrıca refleksoloji yalnız başına uygulandığında dahi olumlu etkiler yaratabilse de, özellikle derin nefes alma egzersizleri, progresif kas gevşetme teknikleri ve meditasyon gibi diğer rahatlama yöntemleriyle birleştirildiğinde, bireyin genel rahatlama seviyesi önemli ölçüde artmaktadır. Bu tür bütüncül uygulamalar, sadece sınav anındaki kaygıyı azaltmakla kalmaz; aynı zamanda bireyin günlük yaşamında stresle baş etme kapasitesini de geliştirmektedir.

Bu tekniklerin bir araya getirilmesiyle oluşturulan seanslar, özellikle sınavlara hazırlık sürecinde hem zihinsel hem de bedensel esneklik kazandırarak öğrencinin duygu regülasyonunu destekler. Düzenli uygulamalar, zaman içinde bireyin kendini tanıma, bedenini dinleme ve duygularını yönetme becerilerini geliştirir. Böylece sınav gibi performans odaklı durumlar artık tehdit unsuru değil, yönetilebilir ve başa çıkılabilir deneyimler olarak algılanmaya başlar.

Sonuç olarak,

Sınav kaygısı, bireylerin akademik performanslarını ve genel iyi oluşlarını olumsuz etkileyebilir. Psikiyatri kontrollü, bilişsel davranışçı terapi, EMDR ve refleksoloji gibi farklı yöntemler, bu kaygıyla başa çıkmak için etkili stratejiler sunmaktadır. Bu yaklaşımların bireyin ihtiyaçlarına uygun olarak kombin edilmesi, sınav kaygısının üniversite ve lise öğrencileri gibi farklı gruplarda etkili bir şekilde yönetilmesini sağlayabilir. En uygun terapi süreci ve tedavi yöntemleri, bir psikiyatrist ve psikolog eşliğinde bireyin ihtiyaçlarına göre belirlenmelidir.

Kaynaklar

  • Barlow, D. H. (2002). Anxiety and its disorders: The nature and treatment of anxiety and panic. Guilford Press.
  • Beck, A. T. (1976). Cognitive therapy and the emotional disorders. New York: International Universities Press.
  • Muris, P., Meesters, C., & van Melick, M. (2001). Cognitive-behavioral therapy for children and adolescents with anxiety disorders: A meta-analysis. Clinical Child and Family Psychology Review, 4(4), 243-267.
  • Oleson, T., & Flocco, W. (1993). Randomized controlled study of premenstrual symptoms treated with ear, hand, and foot reflexology. Obstetrics & Gynecology, 82(6), 906-911.
  • Shapiro, F. (1989). Eye movement desensitization: A new treatment for post-traumatic stress disorder. Journal of Behavior Therapy and Experimental Psychiatry, 20(3), 211-217
  • Spielberger, C. D., & Vagg, P. R. (1995). Test anxiety: Theory, assessment, and treatment. Taylor & Francis.
  • Zeidner, M. (1998). Test anxiety: The state of the art. Springer Science & Business Media.