Duygusal Baskı Bedensel Ağrı

Yaşamın anlamı her insanın en azından bir döneminde kendine sorduğu bir sorudur…
Bu sorunun cevabının çok farklı biçimlerde kişilere göre değişkenlik gösterdiğini fark ediyoruz. Kendi içimizdeki anlam arayışı yaşam boyu sürüp gidiyor. Nedir bu hepimizin kendine sorduğu sorunun cevabı? Yaşamımızın bizim için anlamı nedir, ne olmalıdır?
Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisine bir göz atalım.
Dünyaya geldiğimizden itibaren, yaşamda kalabilme çabamız birtakım ihtiyaçları da beraberinde getiriyor. Tecrübe kazandıkça, gelişip öğrendikçe temel ihtiyaçlardan daha üst seviyede ihtiyaçlara yönelmeye başlıyoruz.
En altta fiziksel ihtiyaçlar;
İkinci sırada güvenlik ihtiyacı (fiziksel ihtiyacını karşılayan kişi, sonrasında geleceğini güvene alma ihtiyacı duyuyor, iş bulmak, sağlık sigortası yapmak, ev almak gibi…)
Üçüncü sırada sevgi ihtiyacı; (büyümek gelişmek, yeni adımlar atabilmek, motive olabilmek sevginin desteğini gerektirir. Bebek annesinden, yetişkin eşinden, yakın ailesinden, arkadaşından bu ihtiyacı karşılar.)
Sonra saygı ihtiyacı gelir. Bir gruba ait olmak, onaylanmak, övülmek, başarı, statü kazanmak gibi ihtiyaçlar da Dördüncü Sırada yer alır.
En üst seviyede kendini gerçekleştirme kişisel tatmin, kişisel başarı, kişinin kendi potansiyelini tanıyıp ortaya çıkarması yer alır. İşte bu en üst seviyedeki ihtiyaç, yaşamın anlamını kavradığımız bu sorunun cevabını bulduğumuz seviyededir.
Yaşamın Anlamı Kendini Duyabilmek, Dinleyebilmek Diyebilir Miyiz?
Bir nevi kendimize empati yapabilmek, istek ve ihtiyaçlarımızı duyup, gelecek rotamızı biçimlendirmek için ihtiyacımız olan şey budur!!! KEŞİF…kendimizi keşfetmek…Kendini tanıma ve yönetme süreci çok da kolay bir süreç değil, bu süreçte bazı engellerle karşılaşabiliyoruz. Çoğu kez yaşadığımız sorunların nedenini; olayları algılama, duyumsama ve tepki verme şeklimizin negatif döngüsünden kaynaklandığını görüyoruz.
İşte bu döngünün lehimize değişmesine MUTLULUK diyoruz.
Bu değişimi kimi zaman bir uzman eşliğinde yapmak gerekiyor… yeni rotamızı belirlemek için destek almamız gereken durumlar olabiliyor.
Sorunlarımız 3 Kaynaktan Geliyor:
1- Bireysel nedenler (psikiyatrik, psikolojik, fiziksel rahatsızlıklar gibi )
2- Ailemizden kaynaklanan nedenler (aile içi geçimsizlik, tartışma, şiddet, boşanma, sürekli hastalık, kayıp gibi …)
3- Çevresel kaynaklı nedenler (iş stresi, iflas, göç, ekonomik sorunlar gibi… )
Ve bu sorunlara bizim verdiğimiz tepkiler, kalp çarpıntısı, terleme, migren, vertigo, vücut ağrıları, uykusuzluk, beslenme bozuklukları, sinirlilik, içe kapanma, mide- barsak sorunları. Çocuklarda okul başarısızlığı, dikkat eksikliği, öğrenme güçlüğü, tikler, tırnak yeme, alt ıslatma, kekemelik, uyum sorunları şeklinde oluyor.
Günümüzde koruyucu ruh sağlığı kavramı çok önem kazandı. Artık sorunlar ortaya çıkmadan ruh sağlığını koruma amaçlı pek çok çalışma mevcut.
Modern yaşamın karmaşık yapısı, bireyin duygusal deneyimlerini bastırmasını sıkça teşvik eder. “Güçlü olmalısın”, “Bunu kafana takma”, “Geçer, büyütme” gibi söylemler, kişinin acısını, öfkesini, korkusunu ya da utancını dillendirmesini engeller. Bastırılan bu duygular, yalnızca zihinsel bir yük olarak kalmaz; zamanla bedenin çeşitli noktalarında kronik ağrılar, gerilimler ve işlev bozuklukları olarak kendini gösterir. Psikoloji ve nörobilim alanındaki güncel araştırmalar, duyguların bastırılmasının bedensel hastalıklarla olan doğrudan ilişkisini ortaya koymaktadır (Luyten et al., 2020).
Bu yazı, bastırılan duyguların vücutta nasıl kronik ağrılara yol açtığını; fibromiyalji, migren, bel-sırt ağrıları gibi vakalar üzerinden açıklayarak, iyileşme sürecinde etkili olan psikoterapi yaklaşımlarını ve tamamlayıcı tedavi seçeneklerini kapsamlı biçimde ele almaktadır.
BASTIRILAN DUYGULARIN BEDENSEL YANSIMALARI
Duygular, insanın yalnızca zihinsel süreçlerinden ibaret değildir; her duygu bedende bir iz bırakır. Özellikle öfke, suçluluk, utanç, kaygı ve korku gibi “istenmeyen” ya da “toplumsal olarak bastırılması öğretilmiş” duygular uzun vadede fizyolojik tepkilere neden olur. Birey bu duyguları ifade edemediğinde, beyin bu enerjiyi içselleştirerek “hazmedemediği” her duyguyu bedene yükler.
Stres yanıtı sürekli hale geldiğinde, sempatik sinir sistemi baskın çalışmaya başlar; bu da kasların sürekli gergin kalmasına, bağışıklık sisteminin zayıflamasına ve sindirim sisteminin işlevlerini bozulmasına neden olur. Zamanla bu durum, vücutta kronik ağrılar ve işlev bozuklukları şeklinde kendini gösterir. Bu süreçte bedensel hastalıklar, aslında ifadesini bulamayan duyguların bir dışavurumu haline gelir.
Fibromiyalji: Sessiz Feryatların Bedendeki Yankısı
Fibromiyalji, sebebi açıklanamayan yaygın kas-iskelet sistemi ağrılarıyla karakterizedir ve sıklıkla uyku bozukluğu, yorgunluk, baş ağrısı, konsantrasyon sorunları gibi eşlik eden belirtilerle birlikte seyreder. Psikolojik açıdan değerlendirildiğinde fibromiyalji, çoğu zaman bastırılmış travmaların, çözümlenmemiş öfkenin ve sürekli güçlü görünmeye çalışmanın vücutta yarattığı bir patlamadır.
Hauser ve arkadaşlarının (2015) yaptığı çalışmalarda, fibromiyalji hastalarının büyük kısmında çocukluk çağı travmaları, duygusal ihmaller, bastırılmış duygusal öfke ve hayal kırıklıklarının bulunduğu görülmüştür. Bu hastalarda, yalnızca fiziksel değil, aynı zamanda “duygusal bir tükenmişlik” de söz konusudur. Fibromiyalji bu nedenle sadece bir fizyolojik rahatsızlık değil, bedene gömülü psikolojik bir hikâyenin ifadesidir.
Migren: Zihinsel Baskının Damar Yolu
Migren, yalnızca nörolojik değil; psikolojik ve çevresel etkenlerle tetiklenen karmaşık bir baş ağrısı türüdür. Migreni olan bireylerde ortak gözlenen özelliklerden biri, duygusal baskılara karşı yüksek duyarlılık ve kontrol kaybına karşı aşırı tepki vermeleridir.
Martin ve arkadaşlarının (2009) çalışmasına göre, bastırılmış kaygılar, içsel çatışmalar ve özellikle çocuklukta yaşanan duygusal ifade kısıtlamaları, migren ataklarını tetikleyen önemli faktörlerdendir. Migren, çoğu zaman söyleyemediğimiz sözlerin, içimizde tuttuğumuz korkuların damarlarımızda attığı bir çığlıktır.
Bel ve Sırt Ağrıları: Taşınamayan Sorumlulukların Yansıması
Bel ve sırt ağrıları, modern insanın en yaygın şikâyetlerinden biridir. Çoğu zaman mekanik nedenlere bağlansa da uzun süre devam eden, tıbbi olarak açıklanamayan sırt ve bel ağrılarının altında sıklıkla psikolojik yükler yatar. Psikodinamik kuramcı Dr. John Sarno’ya göre (2001), bu ağrılar kişinin bastırılmış suçluluk duyguları, ifade edilmemiş öfkesi ya da taşıyamadığı sorumluluklar nedeniyle bilinçdışında oluşturduğu psikosomatik tepkilerdir.
Sırt, metaforik olarak “yük taşıyan” bir bölgedir. Sırt ağrısı çeken bireyler çoğu zaman bir şeyleri üstlenmiş ama dile getirememiştir. Bu ağrılar, “taşınamayan yüklerin” bedensel dışavurumu haline gelir.
DUYGUSAL BASTIRMANIN NÖROBİYOLOJİK TEMELLERİ
Duygular bastırıldığında, beyin bu deneyimi “tamamlanmamış bir süreç” olarak kodlar. Bu bastırma mekanizması sırasında, prefrontal korteks (mantıklı düşünme merkezi), limbik sistem (duyguların işlendiği merkez) üzerinde baskı kurar. Ancak bu baskı, duygunun yok olmasını değil, farklı yollarla dışa vurulmasını sağlar.
Amigdala’nın sürekli aktif kalmasıyla birlikte birey kronik bir alarm durumunda olur. Bu da kortizol gibi stres hormonlarının sürekli salgılanmasına, kalp atım hızının artmasına, sindirim problemlerine, kaslarda sürekli gerginliğe ve bağışıklık sisteminde zayıflamaya neden olur (Porges, 2011). Zamanla bu nörobiyolojik yük, psikolojik değil fiziksel hastalıklar gibi görünmeye başlar. Başka bir deyişle: Beden, bastırılan duygunun nörolojik kaydını tutar ve bir noktada bu kaydı ağrıyla dışa vurur.
BEDENİN SESİNİ DUYMAK: TERAPÖTİK YAKLAŞIMLAR
Bedenle barışmak, yalnızca ağrıyı dindirmek değil; aynı zamanda duyguları yeniden tanımak, onlara alan açmak ve onları işlemekle mümkündür. İşte bu noktada psikoterapötik ve tamamlayıcı yaklaşımlar devreye girer:
Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT): Düşünce–Ağrı Bağlantısını Çözümlemek
BDT, bireyin otomatik düşüncelerini tanımasına, bu düşüncelerin duygusal ve bedensel sonuçlarını analiz etmesine olanak tanır. Örneğin; “Ağrım hiç geçmeyecek” ya da “Bu ağrıyı hak ediyorum” gibi düşünceler, bedenin ağrıya karşı verdiği nörolojik tepkiyi artırır.
Ehde ve arkadaşlarının (2014) yaptığı çalışmalarda, BDT’nin kronik ağrıya sahip bireylerde ağrı algısını değiştirdiği, işlevselliği artırdığı ve depresyon-anksiyete düzeylerini düşürdüğü ortaya konmuştur. Seanslar sırasında yapılan gevşeme egzersizleri, düşünce günlüğü ve davranışsal değişim planları, kişinin hem zihinsel hem bedensel olarak rahatlamasını destekler.
Kabul ve Kararlılık Terapisi (ACT): Duygunun Direnci Değil, Akışı
ACT, bireyin ağrıyı ve duyguları bastırmak yerine onlara açık olmasını, bu hislerle birlikte ama onlar tarafından yönetilmeden yaşamayı öğrenmesini sağlar. “Ağrıya rağmen yaşamayı seçmek” felsefesi üzerine kurulan ACT, bireyin içsel çatışmalarıyla mücadeleyi bırakıp, değer odaklı yaşam yolculuğuna yönelmesini hedefler.
Vowles ve arkadaşlarının (2015) çalışmalarına göre, ACT kronik ağrısı olan bireylerde yaşam doyumunu artırmakta, anksiyeteyi azaltmakta ve işlevselliği artırmaktadır. Bu terapide amaç, ağrıyı ortadan kaldırmak değil; bireyin ağrıyla kurduğu ilişkiyi yeniden inşa etmektir.
EMDR Terapisi: Travmaların Sinaptik Zincirlerini Kırmak
EMDR (Eye Movement Desensitization and Reprocessing), göz hareketleri yoluyla beyin hemisferlerini dengeleyerek bastırılmış travmaları işler. Danışan, geçmişte yaşadığı ancak çözümleyemediği bir olayla yüzleşir ve beynin o olaya dair verdiği otomatik stres tepkisini yeniden yapılandırır.
Shapiro (2018), EMDR’nin özellikle psikosomatik belirtilerle seyreden bireylerde başarıyla uygulandığını; travmatik anıların fiziksel ağrıya dönüşme sürecinde EMDR’nin bu döngüyü kırdığını ortaya koymaktadır. Bu terapiyle birey yalnızca zihinsel değil, bedensel bir boşalma da yaşar.
Refleksoloji: Beden Haritasını Yeniden Okumak
Refleksoloji, ayak tabanında yer alan sinir noktaları üzerinden vücudun belirli organlarına ve sistemlerine etki ederek fizyolojik gevşeme sağlar. Aynı zamanda, bastırılmış duyguların dışa vurulmasına da olanak tanır.
McVicar ve arkadaşlarının (2007) yaptığı bir çalışmada refleksolojinin anksiyete ve stres düzeylerini azalttığı, kortizol seviyesini düşürdüğü ve uyku kalitesini artırdığı gösterilmiştir. Refleksoloji yalnızca bir rahatlama yöntemi değil, bedenin içsel dengesini yeniden kurma sürecine aracılık eden bir tamamlayıcı terapidir.
AĞRININ ÖTESİNDEKİ GERÇEK — DUYGULARI GÖRMEK, BEDENİ DUYMAK
Bastırılan duyguların bedensel semptomlara dönüşmesi, yalnızca psikolojik bir savunma mekanizmasının değil; aynı zamanda zihinsel ve bedensel sistemlerin bütünsel tepkisinin sonucudur. Fibromiyalji, migren, bel-sırt ağrıları ya da yaygın kas gerilimleri çoğu zaman fiziksel nedenlerle açıklanamadığında, göz ardı edilen bir alan kalır: ruhun beden üzerindeki etkisi.
Modern tıbbın giderek artan şekilde kabul ettiği “zihin-beden bütünlüğü” anlayışı, yalnızca hastalıkları değil, insanı bir bütün olarak anlamayı gerektirir. İnsan yalnızca bir vücut değil; aynı zamanda bir duygu taşıyıcısı, bir hikâye anlatıcısı ve bir içsel dünya sahibidir. Bu bağlamda bedenin verdiği sinyaller, çoğu zaman dile gelmemiş duyguların, bastırılmış geçmişlerin ve işlenmemiş travmaların sesidir.
Psikoterapötik yaklaşımlar; bireyin bu sessiz çığlıklarını fark etmesini, onları yargılamadan kabul etmesini ve yeniden anlamlandırmasını sağlar. Bilişsel Davranışçı Terapi düşünce-ağrı ilişkisini dönüştürürken, Kabul ve Kararlılık Terapisi bireyi ağrıyla mücadeleden anlamlı bir yaşama yönlendirir. EMDR, geçmiş travmaların bedensel izlerini çözerken; refleksoloji, bedenin dokunulmamış bölgelerinde saklanan duygulara ulaşmayı mümkün kılar.
Tüm bu yaklaşımlar gösteriyor ki; ağrı bir düşman değil, bir habercidir. Ve bu haberci, bireyin hem duygusal hem de bedensel anlamda duyulmaya, görülmeye ve şefkatle tutulmaya ihtiyaç duyduğunu fısıldar.
İyileşme, bazen ağrının geçmesinden ibaret değildir. Asıl iyileşme, ağrının ardındaki duyguyu görmekle, kendimizi suçlamadan anlamakla ve bedenimizi yeniden bir yuva olarak sahiplenmekle başlar. Çünkü bastırılan hiçbir duygu sonsuza dek kaybolmaz ya rüyamızda karşımıza çıkar ya omzumuzda bir yük ya da sırtımızda bir ağrı olarak bedenimizi ziyaret eder.
Bedenin bu sessiz dilini öğrenmek; onunla kavga etmek yerine iş birliği içinde olmak, hem psikolojik direnci artırır hem de fiziksel sağlığın yeniden inşasını destekler.
Unutulmamalıdır ki:
Beden unutmaz. Ama affedebilir.
Beden konuşmaz. Ama dinlenmek ister.
Ve en önemlisi… Beden, kendisine verilen her sevgiyle yeniden şekillenir.
Ancak, bu yaklaşımlar bireysel olarak değil, uzman bir hekim kontrolünde ve yönlendirilmesiyle uygulanmalıdır. Psikolojik destek çalışmaları yalnızca alanında uzmanlaşmış klinik psikologlar tarafından yürütülmeli, fizyolojik yöntemler ise ilgili sağlık profesyonellerinin önerileri doğrultusunda değerlendirilmelidir.
KAYNAKÇALAR
- Ehde, D. M., Dillworth, T. M., & Turner, J. A. (2014). Cognitive-behavioral therapy for individuals with chronic pain: Efficacy, innovations, and directions for research. American Psychologist, 69(2), 153–166. https://doi.org/10.1037/a0035747
- Hauser, W., Fitzcharles, M. A., Radner, H., & Häuser, W. (2015). Treatment of fibromyalgia syndrome with antidepressants: A meta-analysis. JAMA, 313(8), 801–802.
- Luyten, P., Van Houdenhove, B., Lemma, A., Target, M., & Fonagy, P. (2020). The role of interpersonal and affective processes in chronic fatigue syndrome: A narrative review. Clinical Psychology Review, 41, 102–115.
- Martin, P. R., MacLeod, C., & Dancer, C. (2009). An investigation of the influence of personality and life stress on headache severity and migraine. Headache, 49(2), 217–226. https://doi.org/10.1111/j.1526-4610.2008.01273.x
- McVicar, A. J., Greenwood, C. R., Fewell, F., D’Arcy, V., & Chandrasekharan, S. (2007). Evaluation of anxiety, salivary cortisol and melatonin secretion following reflexology treatment: A pilot study in healthy individuals. Complementary Therapies in Clinical Practice, 13(3), 137–145.
- Porges, S. W. (2011). The polyvagal theory: Neurophysiological foundations of emotions, attachment, communication, and self-regulation. W. W. Norton & Company.
- Sarno, J. E. (2001). The Mindbody Prescription: Healing the Body, Healing the Pain. Warner Books.
- Shapiro, F. (2018). Eye Movement Desensitization and Reprocessing (EMDR) Therapy: Basic Principles, Protocols, and Procedures. Guilford Publications.
- Vowles, K. E., Wetherell, J. L., & Sorrell, J. T. (2015). Acceptance and commitment therapy for chronic pain: Evidence of efficacy and treatment mechanisms. Pain, 152(3), 555–562.