Prof. Dr. Kürşat Şahin Yıldırımer
Psikoloji; İletişim, İlişkiler
Prof. Dr. Kürşat Şahin Yıldırımer
Psikoloji; İletişim, İlişkiler
Blog & Duyurular

İnsan Davranışları ve Derin Katmanları

18 Eylül 2025
İnsan Davranışları ve Derin Katmanları

İnsan davranışları, sadece bireysel tercihlerimizin değil, aynı zamanda içinde yaşadığımız kültürün, toplumsal beklentilerin ve bilinçdışımızın da ürünüdür. Günlük yaşamda verdiğimiz kararlar, kurduğumuz ilişkiler ve gösterdiğimiz tepkiler çoğu zaman yalnızca kişisel iradenin değil; toplumsal normların, geçmiş travmaların ve biyolojik dürtülerin ortak bir bileşimidir. Sosyoloji, insanın davranışlarını makro ölçekte –toplumun yapısı, kültürel kodlar ve ekonomik koşullar bağlamında– incelerken; psikiyatri ve psikoloji ise bireysel düzeyde zihinsel süreçleri, duyguları ve içsel çatışmaları anlamaya çalışır. Bu iki disiplin, insanın kim olduğunu ve neden böyle davrandığını çözümlemek için birbirini tamamlayan iki güçlü mercektir.

Modern toplumun karmaşık yapısı, bireyin davranışlarını şekillendiren etkenlerin çoğalmasına neden olur. Teknolojik gelişmeler, küreselleşme ve sosyal medya, bireyin kimlik inşasında hem yeni özgürlükler hem de yeni baskılar yaratır. Zygmunt Bauman’ın “akışkan modernite” kavramı, bu sürekli değişen sosyal bağları ve insan ilişkilerindeki kırılganlığı anlamak için önemli bir çerçeve sunar (Bauman, 2000). 

Öte yandan, insan davranışları Sigmund Freud’un psikanalitik kuramı, davranışlarımızın büyük ölçüde bilinçdışı arzular ve bastırılmış dürtüler tarafından yönlendirildiğini öne sürerek, insanın kendi iç dünyasına dönük bir derinlik kazandırır (Freud, 1917). Bu iki yaklaşım, insan davranışlarının yalnızca rasyonel ve bilinçli seçimlerden ibaret olmadığını; aynı zamanda tarihsel, kültürel ve duygusal süreçlerin karmaşık etkileşiminin sonucu olduğunu gösterir.

Küresel Ölçekte Etkili Sosyolog ve Psikiyatristlerin Düşüncelerini İncelediğimizde 

Zygmunt Bauman

“Modern yaşamda ilişkiler, tek kullanımlık nesneler gibi geçici hale geldi; insanlar bağlanmaktan çok kaçmayı öğreniyor.” (Bauman, 2000)

Bauman’ın bu sözleri, dijital çağda bireylerin ilişkilerindeki kırılganlığı ve sürekli yenilik arayışını çarpıcı biçimde özetler. Sosyal medya ve çevrimiçi tanışma uygulamaları, hızlı bağlantılar kurmayı kolaylaştırsa da derin ve kalıcı bağların kurulmasını zorlaştırmaktadır. Bu durum, bireylerin duygusal dayanıklılığını ve aidiyet hissini zayıflatmaktadır.

Erich Fromm

“Sevgi, sadece bir duygu değil; bilgi ve çaba gerektiren bir sanattır.” (Fromm, 1956)

Fromm’un bu yaklaşımı, insan davranışlarının sevgiye ve ilişkilere dair yönünü anlamak için önemlidir. Sevginin bir “pasif his” değil, aktif bir emek süreci olduğunu vurgulaması, modern ilişkilerde sorumluluk ve karşılıklılığın önemini hatırlatır.

Sigmund Freud

“İnsan, kendi evinin efendisi değildir.” (Freud, 1917)

Freud’un bu sözü, bilinçdışı süreçlerin davranışlarımız üzerindeki güçlü etkisini ifade eder. Birey çoğu zaman kendi kararlarının ardındaki dürtüleri tam olarak bilmez; çocukluk deneyimleri ve bastırılmış arzular, yetişkinlikteki tepkilerimizi şekillendirmeye devam eder.

Carl Gustav Jung

“Bilinçaltına dönüp bakmayan, kaderini dış güçlerin oyuncağı sanır.” (Jung, 1953)

Jung’un bu ifadesi, bireyin kendi içsel karanlığıyla yüzleşmedikçe davranışlarının farkına varamayacağını ve bu nedenle özgürleşemeyeceğini vurgular. İnsan davranışlarını anlamak, önce kendi gölgemizle tanışmayı gerektirir.

“İnsanın Katmanlı Yolculuğu: Bireyselden Topluma Uzanan Dönüşüm”

İnsan davranışları ve bunları çözümlemek, sadece bireysel seçimlerin anlaşılması değil; aynı zamanda toplumsal yapının ve tarihsel süreçlerin farkına varmayı da gerektirir. Bauman’ın akışkan modernite kavramı, bireylerin aidiyet duygusunu sürekli yeniden tanımlamak zorunda kaldığı bir dönemde yaşadığımızı ortaya koyarken (Bauman, 2000), Fromm’un sevgi sanatı anlayışı ilişkilerde sorumluluk ve emek kavramlarının merkezi önemini vurgular (Fromm, 1956). Freud’un bilinçdışı kuramı, geçmişin ve bastırılmış arzuların bugünkü davranışlarımızı şekillendirdiğini gösterirken (Freud, 1917), Jung’un gölge arketipi ise kişinin kendi karanlık yönlerini kabul etmedikçe özgürleşemeyeceğini hatırlatır (Jung, 1953). Bu dört bakış açısı bir araya geldiğinde, insan davranışlarının ne kadar çok katmanlı ve dinamik olduğunu görmemizi sağlar.

Bu perspektifler, günümüz insanına hem bireysel hem de toplumsal düzeyde önemli sorumluluklar yükler. Bireysel düzeyde, içsel çatışmaların farkına varmak ve onları dönüştürmek; toplumsal düzeyde ise eşitsizlikleri, cinsiyet rollerini ve kültürel kalıpları sorgulamak, davranışlarımızın daha bilinçli ve özgür biçimde gelişmesini sağlayacaktır. Bauman’ın (2000) da belirttiği gibi, modern birey için en büyük risk, sürekli değişen dünyada bağ kurmaktan kaçmak ve yalnızlaşmaktır. Bu nedenle, hem içsel yolculuğa cesaretle çıkmak hem de sosyal ilişkilerde derinlik aramak, insanın varoluşsal bütünlüğünü koruması açısından kritik önem taşır.

Sonuç olarak, insan davranışlarının anlaşılması; yalnızca psikolojik iyileşme ve bireysel gelişim için değil, aynı zamanda daha empatik, daha adil ve daha sürdürülebilir bir toplumun inşası için de gereklidir. İnsan, kendi gölgesine ışık tutabildiği ölçüde toplumsal dönüşümün aktif bir öznesi olabilir. Bu nedenle, hem bireysel terapi süreçlerinde hem de sosyolojik analizlerde ortaya konan her bilgi, insanın özgürleşmesi için yeni bir kapı aralamaktadır.

Ancak, bu yaklaşımlar bireysel olarak değil, uzman bir hekim kontrolünde ve yönlendirilmesiyle uygulanmalıdır. Psikolojik destek çalışmaları yalnızca alanında uzmanlaşmış klinik psikologlar tarafından yürütülmeli, fizyolojik yöntemler ise ilgili sağlık profesyonellerinin önerileri doğrultusunda değerlendirilmelidir.

Kaynakça 

  • Bauman, Z. (2000). Liquid modernity. Polity Press.
  • Fromm, E. (1956). The art of loving. Harper & Row.
  • Freud, S. (1917). Introductory lectures on psycho-analysis. Standard Edition, 16(17), 243–248.
  • Jung, C. G. (1953). Psychological aspects of the persona. Princeton University Press.